İçeriden gelen ağlama sesiyle irkildim. Gökhan’ın odasından gelen bu ağlama sesine doğru gittim. Gökhan bağırarak ağlıyordu. Yeni aldığımız oyuncak arabanın üstünde bir çamur lekesi vardı. Oğlum Gökhan’a doğru eğildim. “Neden ağlıyorsun?” diye sordum. Parmağı ile bana arabanın üstündeki lekeyi gösterdi ve “Babaaaa!” diyerek hıçkırarak ağlamaya devam etti. Ona ne istediğini sordum. Gözlerime bakıp “Yeni araba…” diye mırıldandı. Akşamüzeri olduğu için oyuncakçının kapanmasına yarım saatten az kalmıştı. Hızlıca odadan çıktım ve hazırlandım.
Oyuncakçıya vardığımızda kapanmasına on dakika kalmıştı. Gökhan paltomun ucundan çekerek beni oyuncakçıya soktu. Girince içeriye kimse kalmamıştı. Gökhan oyuncak araba ve birkaç şey daha seçti. Kasaya gidip ödeme yaptıktan sonra Gökhan arabaya gitmek için tekrar paltomu çekiştirdi. Oyuncakçıdan çıktığımızda vitrindeki oyuncaklara bakan bir çocuk vardı. Çöldeki hiçlik gibi boş gözlerle vitrine bakıyordu. Onun oyuncak almak için parası olmadığına karar verdim ve ona doğru eğildim. Önüne diz çöktüm. “Merhaba…” Cevap gelmedi. “Bu oyuncakları ister misin?” Yine cevap yoktu. Belki de utanıyordu. Bilemediğim için önüne Gökhan’ın seçtiği oyuncaklardan birini koydum. Gökhan buna çok ama çok sinirlendi ve oyuncağını hemen geri aldı. Sinirle arabaya bindi. Eve doğru yola çıktık.
Eve vardığımızda Gökhan çok mutluydu. Oyuncalarını yüzüne yansıyan mutlulukla aldı, odasına gitti. Ben ise çocuğumun bu kadar bencil ve doyumsuz olmasından utanarak üstümü değiştirip uzun bir günün verdiği düşündüren bu günün yükü ile yatağıma uzandım.