KAĞIDIN SONUNDA
Hayat… Tuhaf bir meseledir kendisi, yazması epey kolay ama açıklaması çok zordur. Beş harfe basarak oluşturamayız, tüm ömrümüzü veririz ona. Göz kapaklarımızı aralayıp mavi önlüklü kişiyi gördüğümüz andan beri kocaman bir daktilo taşırız yanımızda. Gıcır gıcırdır, o yüzden tuşlarına basmak epey zordur ama her şey gibi ona alışılır; mekaniği, kullanımı ve sürprizleri.
Ne yaşayacağımızı kimse bize söylememiştir ama elimizdeki boş sayfayı doldurmamız gerektiği adeta kafamıza işlenmiştir. Yazdıkça yazarız başta ama satır sonuna geldiğimizde duraksarız, tekrar başa dönmemiz gerekir sonuçta. Bazen yazımızı sorgularız, nasıl daha iyi olabilir diye. Bazen de yine sorgularız, “Nerede yanlış yaptım?” diye. Bununla birlikte ne kadar yanlışlarımızı sorgulasak da lastik silgiyle kağıtta kurumuş mürekkebi silemeyiz. Fark ettiğimiz an boğazımızda bir yumru olur kimi zaman. Anlatamayız, yazamayız bunu. Yazamayınca boşluğa düşer, içimize kapanırız. Ta ki daktilonun bir tuşuna tekrar basıncaya dek. Gerisi gelir zaten ilk adımdan sonra. Bazı kişiler sadece rastgele tuşlara basar sayfayı doldurmak için ama sararmış sayfada yer kalmadığı zaman anlamsız harfler sadece buruşturulup atılır. Yazdıklarına özenenlerin ortaya çıkardığı eserlerse her zaman bir iz bırakır.
Hayatı yaşamak, daktiloya takılmış boş bir kağıttır aslında. Kağıdın boyu, rengi değil, üstündeki cümleler nihai kararı verecektir. Çok ilginç, hayatı yazması da çok zormuş, kağıdın sonunda…
İDİL TANRISEVEN
ODTÜ GV ANKARA ORTAOKULU
8/J SINIFI ÖĞRENCİSİ