3.’LÜK ÖDÜLÜ:    

Gerekçesi:  Seçilen anlatıcının özgünlüğü, etkili kurgu gücü ve anlatım yetkinliği nedeniyle Mersin  Okulumuzdan  

 

ECEM TUANA ŞENTÜRK   

 

 

 

KAPIDAKİ AYAKKABILAR    

 

   Bir zamanlar benliğimin yazıldığı sayfalar, bitişimi simgeleyen örtüye dönüşmüş; üstüme seriliyor. Bu kokuyu oldum olası sevmişimdir. Okuduğum her kitabın bitmesiyle sayfalar arasında son bir kez gezinir, yaydıkları kokuyu içime çekerim. Çekerdim. Şimdi ise bu koku, aramızdaki tahtadan örülmüş duvara rağmen duyabildiğim keskin, hafif nemli toprak kokusuna devrediyor yerini. Hafif nemli, evet. Toprağın üstümdeki yükünü ağırlaştıracak kadar insanın hayatına dokunmadım olsa gerek. Veya henüz bitmeyen öykülerinin sayfaları arasında koşuşturmak ile öylesine meşguller ki benimkinin sonuna tanıklık etmeye dahi vakit ayıramıyorlar. Uğrarlar sonrasında. Hakkımda bildikleri ne varsa ortaya döker, sıradakilerin kulağını çınlatır, size ise kolaylık dilerler. Kolaylık demişken, özür dilerim. Toplanacak onca eşya, unutulacak onca anı ile bir başınıza bıraktım sizi. Ne zaman bir kitap bitirsem, onu üst üste yığdığım bitmiş kitaplar tomarına eklerim. Eklerdim. Affola, alışamadım henüz. Siz çabucak alışın, e mi? 

  Havanın günlük güneşlikliğinin sinirinize dokunduğunun farkındayım. O kadar opak ki insan vücudu, yasını gökyüzüne yansıtamıyor. Hayat denen tutkulu ressam, siyaha daldırdığı fırçasını nemli mendil misali insanın üzerinde temizliyor. Yalnızlığınıza gücenmeyin, ben gücenmiyorum hiç. Ne kadar toplaşırsa bulutlar, yağmur da o kadar boşalır. Toprak da bir o kadar ağırlaşır. Oysaki yükümden bu haliyle memnunum ben. Bizi baş başa bırakıp her şeyin başladığı, sürdüğü ve sona erdiği yere; evimize geri dönüyorsunuz. İki gün öncesine kadar çalışma masamın sandalyesini ne kadar hoyratça çektiğimden yakınmak için kapımızı çalan alt komşu, şimdi oturduğu köşede sandalyem ile göz göze gelmekten güç alıkoyuyor kendini. Yanındaki hanımefendinin dürtmesi ile sandalyeyi görüş açısından çıkarıyor. “Baksana, kızı kalkıp da gelememiş İstanbullardan. Vah, ne emek verdi de okuttu adamcağız onu.” Bu ziyaretleri sıklıkla yaptığından ses tonunu ayarlamayı gerek görmeyen kadından ötürü iki büklüm oluyor, halının desenlerini incelemeye kaptırıyor kendini. “Deme canım öyle, alma günahını kızın.” Eve giren çıkanın çoğalması ile kısa süre için de olsa zihniniz hiç sıra dışı olmayan bir meşguliyete kapılıyor. Bahçeye bir koli daha ayran götürülmesi lazımmış, Hafize teyze de bir paket daha lahmacun istiyor, torununa götürecekmiş. Eskiden ayıplasanız da anlıyorsunuz şimdi bu zorlama meşguliyeti ve benimsiyorsunuz da hatta. 

 

   Akşam ezanının okunmasıyla kalabalıkla beraber zihninizin her tarafına yayılmış kara lekeyi gizleyen sis de dağılıyor. Son temenniler ediliyor, dışarıya adımlayanların yüzlerindeki mahcubiyet kilometrelerce öteden okunabiliyor. Sizi ne ile baş başa bıraktıklarının farkındalığının yükü altında eziliyorlar. O gece başınızı yastığa koyduğunuzda size burnunuza sindiğinin farkına bile varmadığınız hafif nemli toprak kokusu eşlik ediyor. Hangi yüzünü çevirirseniz çevirin, yastık soğuk kalıyor. Yıllar sonra ilk kez yalnız uyumak kolay mı, ne var sanki ayakucunuza kıvrılıp yattıysam? Siz gündoğumunu izleyedurun, ben evin duvarlarında geziniyorum. Tozlanmış resimlerde renkleniyor, birkaç gün öncesine kadar yerini bile hatırlamadığınız, şimdi ise yanı başınızda duran fotoğraf albümünden size selam veriyorum.  Eşyalarım birer birer toplanıyor, konu komşuya dağıtılıyor. Bambaşka öykülerde yeniden hayat buluyorlar. Bir çift kunduram vardı, kapının önüne konuluyor. Bazen boş bir ayakkabı ile dolu bir ayakkabı arasındaki fark kadardır insan. 

 

 

0 Yorum

Bir Cevap Bırakın

©2024 Öğrenci Teknoloji Takımı 2022 Emeği GeçenlerODTÜ GVO - BLOG

CONTACT US

We're not around right now. But you can send us an email and we'll get back to you, asap.

Gönderiliyor

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account