DİL ANLATIM ÖZEL ÖDÜLÜ KAZANANI:
Gerekçesi: Öyküdeki çatışmaların ritmindeki etkileyicilik, ayrıntı zenginliği, mitolojik bir atmosfer yaratma yetkinliği nedeniyle Denizli Okulumuzdan
GAZİ EREN ŞAHiN
ÇİFTÇİ
“Kılıç sesleri ve bağrışmalar… Yine sıradan bir gün. Büyük ihtimalle şu karşı ovadaki otlak araziyi almak için savaş çıkmıştır gene.”
“Neyse biz işimize bakalım. Franco! Orada mısın kardeşim? Kan dökmeyi seviyor kerata. Ah, üzülüyorum şu topraklara! Pis insanların pis kanına sonsuza dek bulandı. Kolu parçalananlar mı dersin yoksa bacağını kaybedenler mi? Bir de hâlâ öldürme beni diye dilenmezler mi? Hahahahaa. O soytarıların yerinde olsam bir an düşünmem, kendi işimi bitirirdim. Kolun bacağın kopsun, bir de üstüne köle ol, aman! Hiç uğraşılacak şey değil. Kim ister böyle yaşamak?..”
“Peki sen? Orada umursamazcasına bizi izlemek nasıl bir duygu? Sadece bizi öylece izliyor musun hiçbir şey yapmadan? Tabii senin göklerin var. Gökler varken kim bu yeryüzüne baksın? Öyleyse bizi sadece acı çekmek için mi yarattın? Önümdeki haylazı öldürmemek için hiçbir şey yapmazsın sen! Hadi, kılıcımı durdursana! Aa bak! Öldürdüm o çok sevdiğin kulunu işte. Bu kadar mı o koca hayat! Hah! Meğer yerler ve gökler bunun uğruna yaratılmış. Ne acı… Kim ister böyle yaşamak? Annem kanlar içinde yatarken neden yardım etmedin ha! Veya koca koca ordular sırf birkaç parça toprak için çoluk çocuk demeden dünyayı dümdüz ederken… “Bir hançer saplayıp koynuna, kurtulmak varken…””
“Ağabey!” diye seslendi birisi uzaklardan.
“Franco! Olamaz, Franco!”
Franco birkaç ok darbesi ile kana bulandıktan sonra yere düştü ve bir balta savuruşu ile o kopuk kellesiyle son bir kez gözünü kırptı. Ama Dorian’ın ne onun için yakınmak ne de Tanrı’yı suçlamak için zamanı kaldı. Süvariler ve piyadeler her yerdeler ve ölüm istiyorlar. Dorian’ın kaçmak için şansı artık kalmadı.
“Ölürsem ne âlâ! Cennet, cehennem istemem artık. Mahvolmuş bir hayatı kim geri getirebilir? Umarım bu son olur.”
Dorian tükenmişçesine kılıcını savurdu, bir hiç uğruna da olsa.
Dorian artık tükenmişti, zor nefes alıyordu. Ölen annesini düşündü, az ilerdeki kardeşinin kellesini düşündü. Bağırmak, çığlık atmak istiyordu avazı çıktığı kadar ama yapamıyordu. Gözleri pörtlemişti ve kapkaraydı göz bebekleri.
Uzaklardan bir ses duyuldu. “Yaşayıp gidiyoruz işte.”
Dorian az ilerideki tepeye baktı. Güneş batmak üzereydi. Tüm bu kana ve savaşta ölen diğer çiftçi arkadaşlarına rağmen yine de tarlasını işleyen bir çiftçi vardı. Bir dinginlik içerisindeydi sanki. Dorian afallamışçasına onu izliyordu. Çiftçiden birkaç ses daha duyuldu. Diğer savaşçılar da o tarafa doğru kafalarını döndüler.
“İşle,
Toprağa işle,
Bedenine işle,
Denize işle,
Ganimetlerine işle,
Düşmanının üzerine işle.
İşle.
İşle.
Ne hissettiğini bana işle,
Bu rastlantıyı bana işle.”
Birkaç süvari yaşlı çiftçiye yaklaştı. Dorian yerinden kıpırdamadı.
“Burada ne duruyorsun öyle, canına mı susadın?!”
“Niçin savaşıyorsunuz, değdi mi tarla ve bir avuç altın için toprağı kana boyadığınız?
“Sen anlamazsın ihtiyar! Benim adamlarımı oka dizmişler. Onlardan intikam alamazsam bu kılıcı taşımaya layık değilim demektir!”
“At kılıcını gitsin o halde.”
Dorian dikkatle konuşmayı takip ediyordu. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki sanki yerinden fırlayacaktı. Hemen o tarafa doğru koştu, süvari çiftçinin yakasına yapışmıştı. Onları ayırdı.
“Şu mezar kimin?
“Kardeşimin.” Diye cevap verdi çiftçi. Onu birkaç gün önce savaşta kaybetmişti.
“Üzülmüyor musun?”
“Kim için? Mezardakiler için mi yoksa yaşayanlar için mi?”
Dorian’ın gözleri faltaşı gibi açıldı ve ses tonu ciddileşti. Çiftçi devam etti.
“Biz yalnızca bahçemizi ekip biçeriz, işimiz de bizi bıkkınlık, ahlaksızlık ve yokluktan korur. Bahçemizi ekip biçmeliyiz. Yaşayıp gidiyoruz işte değil mi? Hayatın bütün hakikati bundan ibaret. Yaşayıp gitmekten… Ölümü de unutma çünkü o seni unutmaz. Yaşa sadece, yaşa. Yaşa ki yaşam olasın.”
Dorian kılıcını elinden bıraktı ve dizlerinin üstüne çöktü.
“Peki ne önemi var o zaman şuradaki cesetlerin? Tanrı’nın amacı ne?! Yoksa bundan keyif mi alıyor? Biz bacaksızları ve ölü doğanları izlemekten…”
“Dediğim gibi biz yaşayıp gideriz, o kadar. Yaşamak için sadece şu bulutlar, çimenler, şu hışırdayan yapraklar yeter.”
Dorian bu sözler üzerine kalkıp gitti hiçbir şey demeden. Kaybolan, hatta belki de hiç olmayan anlamın ta kendisi olmak için. Çiftçi de tarlasını işlemeye döndü. Ardından birkaç ok göğsüne isabet etti. Yere yığıldı ve ölümün kollarına sarıldı.