Bundan yıllar yıllar önce, en yüksek dağın arkasında bir kent vardı. Kenti fazla göremedim. Hakkında bildiğim ufak tefek şeyleri hep oyuncak dükkânının penceresinden gördüm. Beni diken kişi çok az parası olduğu için, uzun süre önce bir beni oyuncakçıya sattı. O günden beri oyuncakçının penceresinden olup bitenleri izliyorum. Tek gördüğüm girip çıkanlar sanmayın! Bu kentte tüm çocuklar oyuncakçının önünde oynar. Tüm çocukları tanırım. Bu çocuklardan biri hariç hepsini çok severim. Sevmediğim kişi ise çok doyumsuz bir çocuk. Her sabah dükkâna gelip yeni tüm oyuncakları alır. Bu yetmez, iki de bir oyuncak gelmiş mi kontrol eder. Hiç paylaşmaz. Kentte bir sürü fakir çocuk olmasına rağmen hiçbirini önemsemez, bakmalarına bile izin vermez. Hatta bu çocukların konuşmalarını dinler, onların keşke dediği oyuncakları ertesi gün getirip hava atar. Bu oyuncakçıdan kurtulsam da gidip fakir çocuklara en azından kendimi verir onları mutlu ederdim. Her neyse şimdi konumuz bu değil. Bu doyumsuz çocuk bir gün yine oyuncakçıya geldi, babasına tüm yeni oyuncakları aldırdı ve göstermek için diğer çocukların yanına gitti. Herkes ona çok şanslı olduğunu söyledi ve doyumsuz çocuk yine güldü ve fakir çocuklarla dalga geçmeye başladı. Bu çocuk sanırım ileride çocukların hayallerini çalmaya başlayacak. O gün çok sinirlendim, beni bir an önce birilerinin almasını diledim. Dileğim gerçek oldu ve bir kız gelip beni aldı. Kız uyurken bir gece evden kaçtım ve fakir çocukların yanına gittim. O günden sonra fakir çocuklarla mutlu mesut yaşadım. Sonra bir gün kasabada büyük bir fırtına oldu ve uçtum. Şimdide buradayım ve hikâye isteyen çocuklar anılarımı anlatıyorum.
ADA ÖZTÜRK
ODTU GV MERSİN OKULLARI
5/C SINIFI ÖĞRENCİSİ