Mağazanın vitrine bayıldım. Aaaa! Şurada çok güzel bir oyuncak ayı var. Acaba ne kadardır? Param yeter mi? Yanımda sadece on beş lira var. İçeriye girip şansımı denemek bir sorun yaratmaz, o altın gibi parlayan atı da almayı çok istiyorum. Aaaa, birileri daha geliyor! Çocuk da oldukça sevecen görünüyor. Onunla arkadaş olmak isterim, belki atı alırsam birlikte oynarız. Vakit kaybetmeyeyim. “Selam, arkadaş olalım mı? Seni duyamadım, bir daha söyler misin? Zamanın mı yok. Tamam, anladım.” Suratıma bile bakmadan verdiği cevabın ardından dükkâna girdi. Ben de artık arabanın fiyatını sorsam iyi olur aslında. Sanırım geç kaldım. Ben kapıya doğru yönelirken az önce konuştuğum kahverengi kürklü, siyah pasparlak ayakkabılı ve oldukça moda olduğunu bildiğim kot pantolonlu çocuk elinde istediğim at ve oyuncak arabayla dükkândan dışarı emin adımlarla yürüdü. Bana doğru kafasını çevirdi ve hayallerimi de benden satın almak ister gibi baktı. Bu bakışın hemen ardından küçümseme geldi ve babası ile gülüşerek konuşmaya başladılar. Kendimi teselli etmek için birkaç saniye durduktan sonra baktığımda çocuk ve babası çoktan uzaklaşmıştı. Ben de tek çare “Hep böyle mi olmalı mı?” diye kara düşüncelere dalmak yerine hayallerime sımsıkı sarılıp yüreğimi ısıtarak evimin yolunu tuttum.
ELİF ELA YÜCEL
ODTÜ GV ANKARA OKULLARI
5/A SINIFI ÖĞRENCİSİ