Yeni şeyler öğrenmek herkes için değerlidir. En başta “merhaba” kelimesinin bile anlamını bilmezken insanlar, şimdi her şeyi biliyorlar. Kimisi bilmediklerine “Daha keşfedilmedi.” derken kimisi kendisini “Her şeyi de bilemem ki!” diye avutuyor. Her bir şeyi en ince ayrıntısına kadar araştıran insanlar, gözlerini önündeki en büyük kazanımı göremiyorlar. Bu büyük kazanımın mutluluk olduğunu anlamak da çok zor olmasa gerek. Mutluluğun, onların kapısını çalmasını bekleyen insanlar, kendilerinin de mutluluğu yakalayabileceklerini bilmiyorlar. Peki ya mutluluğu avucuna almış ve asla bırakmamakta ısrarcı olan küçük kız? İnsanların bulamadıkları, daha doğrusu hiç aramadıkları mutluluğu sadece duygu olarak tanıyan Öykü, mutluluk kavramının anlamını da merak ediyor. Peki, gerçekten mutluluk ne demektir? Bu çok sevimli ama bir o kadar da meraklı kız Öykü’nün en sevdiği ders Türkçe dersiymiş. Eğitim treninde ikinci vagona geçmiş olan küçük kız o gün için Türkçe dersinde belirli kelimelerin anlamlarını öğrenecekmiş. Zaten her gün en az bir kelimenin anlamını yazarmış kafasının içindeki sözlüğe çünkü öğretmenleri onların sordukları bir kelimeyi büyük sözlüğün sayfaları arasında parmağını gezdirip başlığında o kelimeyi gördüğünde durup kelimenin anlamını çocuklara okurmuş. Bazıları kâğıda not alırmış bazısı da Öykü gibi aklına, hatta bu kelimelerden cep sözlüğü oluşturan bile varmış. Aynı şekilde, aklının içindeki sözlüğün sayfalarını dolduruyormuş Öykü, ama tam o sırada sanki sepetle aklına düşen bir kelimeyi hissetmiş. “Mutluluk”. Zaten Öykü bu kelimeyi çok iyi tanıyormuş ama, o an onun kafasına bu kelimenin düşmesinin nedeni başkaymış. Aslında bu Öykü’nün bu kelimenin anlamını bilmediğini fark etmesini sağlamış, birinin mutlu olduğunu uzaktan yakından anlayabilirmiş ama sanırım hiç sormamış bu kelimenin anlamını. Şu anın tam zamanı olduğunu düşünmüş ve sormuş “Öğretmenim peki, mutluluk ne demek?” Öğretmen bu kelimenin anlamının o kalın sözlüğün içinde olmayacağını içten içe biliyormuş gibi bakmış sınıfa, buna rağmen karıştırmış sözlüğün sayfalarını. Sonuçlar pek farklı değilmiş, öğretmen “Bu sözcüğün anlamı burada yazılı değil” demiş. Öykü’nün merakı bu ifade ile fazlasıyla artmış ve Öykü ağzından kontrolsüzce çıkan bir kelime ile bu durumu araştırmaya başlamış. “Neden?”. Öğretmen sadece çocukların anlayabileceği bir dilden açıklamış, yani bulutların, güneşin, ayın, yıldızların dilinden. “Mutluluk aslında her yerdedir. Bir pencerede, bir bahçede, bir okulda, uçurtmanın rüzgarında, güneşin parlaklığında. “Mutluluk” kelimesi diğer kelimelerden farklıdır çünkü “Mutluluk” herkese göre farklı bir anlam taşır. Bundan dolayı mutluluğun tek bir anlamı yoktur. O yüzden de sözlüğe yazmazlar. Yazanlar ise sadece “sevinmek” yazarlar.” Öykü şaşırmış, böyle bir cevap beklemiyormuş. Öykü’nün yüzündeki şaşkınlığı fark eden öğretmen, önce Öykü sonra da bütün sınıf olmak üzere herkese onlara göre mutluluğun anlamını söylemelerini istemiş. Herkes aynı anda farklı şeyler söylemeye başlamış. Bir öğrenci “kitap okumak.” derken biri “Oyun oynamak” diyormuş. Her bir kafadan farklı bir düşünce çıkıyormuş. Bu durumdan Öykü öğretmenin anlattığının doğru olduğunu anlamış. Bunu bilmek aslında Öykü’nün empati yetisini geliştirmiş ve beraberinde gelen birçok şeyi öğretmiş. Yıllar sonra Öykü öğretmen olmuş ama çocuklara verdiği ders herkesin bildiği derslerden değilmiş. Bu ders “Benim Kalemimden Mutluluk” adını taşıyormuş. Öykü, bu derste çocuklara göre mutluluğun anlamlarını öğreniyormuş. Ayrıca onlara da arkadaşlarını düşüncelerini öğrenme fırsatı veriyormuş. Aynı zamanda kendilerine ve diğerlerine göre mutluluğun anlamıyla ilgili yazı çalışmaları ve etkinlikler yaptırıyormuş. Kendi empati gücünü onlarla paylaşırken onlara yeni şeyler öğretiyor, hem de onlardan yeni şeyler öğreniyormuş. Bu Öykü’ye mutluluğun bir oyuncak gibi markette satılmadığını, herkesin içinde olduğunu da kanıtlamış.
Duru Zengin 6B