MİYASA’NIN GÜNEŞİ

            Miyasa, Pinga kasabasında yaşayan küçük bir kızdı. Oldukça neşeli ve meraklı olmak onun herkesçe bilinen özelliklerindendi. Her sabah uyanır uyanmaz güneşe koşar, gün içinde daralırsa güneşe bakar, akşam olunca gün batımını keyifle izlerdi. Sadece Miyasa değil tüm Pinga kasabası severdi güneşi. Güneşli günlerde herkes neşeyle şarkılar söyler, komşular birbiriyle şakalaşır, yoldan geçerken tanışmayanlar bile kırk yıllık dost gibi selamlaşırdı. Güneşsiz günlerdeyse kasaba bir matem havasına bürünür, asık suratlar ve birbirini görmezden gelen insanlarla dolardı sokaklar. O yüzden güneşsiz günleri hiç sevmezdi Miyasa. Güneş varsa neşe vardı, umut vardı, sevgi vardı, barış vardı Pinga kasabasında. Fakat son zamanlarda kasaba halkı bir garipleşmişlerdi. Güneşli günlerde bile öfkeli, sabırsız davranır olmuşlardı. İnsanlara, hayvanlara, doğaya karşı kabalaşmışlardı. Bir tek Miyasa kalmıştı bu karamsarlığa teslim olmayan.

            O akşam her zamanki gibi güneşin batışını izledi Miyasa. Sabah güneşe tekrar kavuşacağını bilmenin huzuruyla gözlerini kapadı. Gece boyu karanlık vardı rüyalarında. Karanlık onu oradan oraya sürükledi durdu. Sabah yorgun argın araladı gözlerini. Gece gördüğü kâbuslardan ötürü olsa gerek yüreğinde bir ağırlık vardı. Bir el kalbini sıkıp sıkıp bırakıyordu. “Güneş lazım bana.” diye mırıldanarak ayağa kalktı. Hızlı adımlarla cama ulaşıp perdeyi bir hışım açtı. O da neyin nesiydi? “Güneş daha doğmamış bile, saat çok erken olsa gerek.” diye güldü kendi kendine. Yatağına geri dönüp üzerini örttü. Beş dakika bile olmadan alarmı çalmaya başladı. Önce şaşkınlıkla saate baktı, sonra açık bıraktığı cama baktı. Güneş hâlâ yoktu gökyüzünde. Korkmaya başlamıştı. Koşarak alt kata indi televizyonu açtı. Yayın yoktu. Ev ahalisini uyandırdı koşarak. Annesi de babası da bu durum karşısında tepkisizdi. Sanki güneş hiç var olmamış gibi karşılamışlardı durumu. Güneşin ne olduğunu bile sormuştu babası. Anlam veremiyordu Miyasa. Ne yapacaktı şimdi? Herkes bir anda güneşsiz bir güne uyanmıştı ve güneşin varlığı bir anda hafızalarından silinivermişti.

            Miyasa kendi kendine bir karar verdi. Bugüne kadar tüm kasabanın sevdiği ama bugün unuttukları güneşin nereye gittiğini bulacaktı. Bu gizemi çözmeliydi. Gizlice bir çanta hazırladı ve yola koyuldu. Güneşin en son görüldüğü yere, batıya gidecekti.

Kasabanın dışına çıktı ve batıya yöneldi. Karanlıkta ilerlemek kolay değildi. Öğleye doğru çok yorulmuştu. Daha fazla ilerleyemeyeceğini düşündü. Büyük çınar ağacının altına oturdu ve sırtını yaşlı ağacın gölgesine yasladı. Ağlamak üzereydi. Oysa yola çıkarken güneşi bulacağına çok inanmıştı. Fakat şimdi inancı her geçen dakika yok oluyordu. Pes edip geri dönmek üzereyken bir fısıltı duydu. Derinlerden gelen bu fısıltıya kulak verince bu sesin ağacın gövdesinden geldiğini anladı. Kulağını yaşlı ağacın gövdesine yasladı. Ses ona:

          “Devam et küçük kız. Güneşi bulacaksın, devam et!” diyordu.

Başta kulaklarına inanamadı. Kafasında kurguladığını düşündü fakat sonra güneşin kaybolduğunu ve onun da peşine düştüğünü düşününce ağacın konuşmasına da inanmalıyım diye düşündü.

          “İyi ama nasıl?” diye sordu.

          “Batıya yürümeye devam et. Cevabını beyaz kulübede bulacaksın.” dedi yaşlı ağaç.

Teşekkür edip yola koyuldu Miyasa. Yarım saat yürüdükten sonra yaşlı ağacın bahsettiği beyaz kulübeyi gördü. İçinde bir umut yeşermişti. Kulübe normal bir evden çok daha küçük diye düşündü. “Biraz daha uzun boylu olsam buraya giremezdim.” diye söylenerek kapıyı çaldı. Fakat ses seda gelmeyince kapı kolunu çevirdi. Kapı açılınca ürkek adımlarla içeri girdi. Nedense hiç korkmuyordu. İçerisi dışarıdan görünenin tersine çok büyüktü ve çok aydınlıktı. Başta ışıktan başka bir şey göremedi. Gözleri ışığa alışınca büyük odanın ortasında dev bir yatakta yatan güneşi gördü. Şaşkınlıkla bakakaldı. “Ama hani güneşe fazla yaklaşırsak yanardık?” diye geçirdi zihninden. Güneş gülerek tepki verdi. Daha da şaşırdı Miyasa.

          “Yok artık, zihnimden geçenleri mi duydun?” dedi bu kez dışından.

          “Evet, sevgili çocuğum. Ben her şeyi duyar ve görürüm. Ayrıca bana fazla yaklaşan kimseyi de yaktığım görülmedi daha. O yalnızca insanlar bana ulaşamasın diye uydurulan bir şey.” Diye sakin bir sesle cevap verdi Güneş.

          “Peki ama neden doğmadın bugün? Burada ne yapıyorsun?” diye asıl sorusunu sordu Miyasa.

          “İnsanlar…” diye mırıldandı Güneş. “İnsanlar artık çok kötü. Ben yokken kasabanız kötülük dolu. Ben varken yaptığınız tüm davranışlar önemini yitiriyor bu durumda. Her şey sahte geliyor. Diğer canlılara karşı sevgisiz davranışlarınıza tahammül edemiyorum. Kavgalarınız, düşmanlıklarınız yoruyor beni. Bu yüzden ben de artık sizi terk ettim.” dedi Güneş.

Bunları duyan Miyasa çok üzüldü. Gözleri dolmuştu. Ama onu asıl üzen Güneş’in tüm söylediklerinde haklı olmasıydı. Kasabasının sevgi dolu günlerini anımsadı bir an. Yine yapabilirdi. Kasabasını eskisi gibi sevgi dolu bir hale getirebilirdi. Sadece Güneş’i buna inandırıp geri dönmesini sağlamalıydı. Bunun üzerine Güneş ile uzun uzun konuştular ve anlaştılar. Güneş ile sevgi ve barış dolu günleri geri getireceklerdi. Artık Güneş’te diğer canlılarda insanlar yüzünden üzülmeyecekti. Güneş dünyayı yine aydınlatacağın, Miyasa da kasaba halkını sevgi dolu günlere geri döndüreceğine söz verdi. Anlaşıp yola koyuldular.

Miyasa gri bulutların arasından arkasındaki Güneş’le etrafı aydınlata aydınlata yürüyordu. İçi umut doluydu. Güneşle birlikte gelen Miyasa’yı gören kasaba halkı başta ne olduğuna anlam veremedi. İyice yaklaştıkları zaman küçük bir çocuk hatırladı önce Güneş’i.

          “Güneş bu!” diye bağırdı diğerlerine.

Ancak o zaman hatırladı kasaba halkı Güneş’in varlığını. Bir anda uykudan uyanmış gibi kendilerine geldiler. Güneş’in gittiğini o anda fark ettiler. Miyasa Güneş’in neden onları terk ettiğini anlattı kasaba halkına. Utanç ve üzüntüyle sessizleşti kasabalılar. Etraflarını saran kötülüğü ve düşmanlığı gördüler. Hep birlikte söz verdiler Güneş’e barış içinde, sevgiyle el ele. Miyasa’ya cesur kalbi için teşekkür ettiler.

Kasabalılar o günden sonra sözlerini tuttular, sevgiyi ve barışı hep kalplerinde besleyip büyüttüler. Böylece Miyasa Güneş’e hiç mahcup olmadı. Güneş de insanları hiç terk etmedi.

 

 

ARYA BAHADUR

Tags: Edebiyat
0 Yorum

Bir Cevap Bırakın

©2025 Öğrenci Teknoloji Takımı 2022 Emeği GeçenlerODTÜ GVO - BLOG

CONTACT US

We're not around right now. But you can send us an email and we'll get back to you, asap.

Gönderiliyor

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account