Yürüyordu. Zar zor yürüyordu. Yanında arkadaşları vardı ama ruhen başka bir yerdeydi. Kafasını kaldırdı. Gökyüzü, turuncunun ve kırmızının değişik renklerine bürünmüştü. Her zamankinden farklı batıyordu sanki o gün güneş. Son bir adım daha attı ve durdu. Hareket edecek hali yoktu. Fiziksel olarak bir iş yapmamıştı aslında. Ama içindeki endişe onu ele geçirmiş, bütün gücünü sömürmüştü. Sırtını köprünün kenarındaki dayanıksız tırabzanlara yasladı. Diğer ikisi yoluna devam ederken, Edvard biraz olsun dinlenmeye çalışıyordu. Kulaklarında bir ses vardı. Sessiz ve belirsiz bir çığlık… Sadece kendisi duyuyordu ve içini istemsiz bir korku kaplıyordu.
Edvard Munch’un 1893’te resmettiği ve günümüzde kaygının evrensel bir sembolü haline gelen “Çığlık” tablosuna baktığımızda apaçık bir şekilde korkunun ve endişenin varlığını hissediyoruz. Munch günlüğüne bu resmin yukarıda bahsettiğim hikâyesini yazmış ve doğanın çığlıklarını hissettiğini dile getirmişti. Hatta resmine verdiği isim de buydu ama dünyada Norveççe ismi olan Skrik yani Çığlık olarak tanındı. Bu tablo insanlarda öyle bir etki bırakmış ki mesajlaşırken kullandığımız şaşırma emojisi bile bundan esinlenerek yapılmış. Kimi eleştirmenlere göre Edvard bu tabloda korkusunu resmetmişti, bazılarına göre de doğanın çığlığını susturmaya çalışıyordu sanatçı. Kimileri için de bir delinin eseriydi.
Tablo ilk başta çok ağır eleştiriler almış, hatta Munch’un deli damgası yemesine sebep olmuştu. Bu ne anlattığı çözülemeyen sanat eserinin üzerine bir ekleme yapıldığı fark edildi. Norveç Ulusal Müzesi, bu yazının gizemini, bazı testler sonucunda çözdü. Neye ait olduğu bilinmeyen bir çığlığın resmedildiği tablonun sol üst köşesine, kurşun kalemle, Edvard tarafından bir not düşülmüştü: “Sadece bir deli tarafından çizilebilir.”
Kültür nedir? Kültür her ülkenin kendisidir. Kültür bizi yansıtan unsurları barındırır içinde. Bir ülkeyi betimleyen birçok unsur vardır: Yemekleri,...