HAYALİMİ YEMEK

Yürüyorum tek başıma. Ayaklarımın altında eziliyor beyaz battaniye. Kırmızı burnuma bir buz tanesi düşüyor. Bu havada şapka lazımmış. Öbür çocuklar dinlemiyorlar annelerini, şapka takmıyorlar. Keşke bana verseler o kuytu köşelerindeki şapkaları. Yürürken hayal ediyorum evdeki akşam yemeğini. Annem bağırıyor: “Yemek hazır!” Koşa koşa yanına geliyorum. Sandalyelerimize oturuyoruz. Yanımda da abim… Etimizi yiyoruz, yanında da salata. Ortada binbir çeşit zeytinyağlı… Ağzım sulandı. Bunun hayaliyle eve daha hızlı adımlarla gidiyorum. Kapı açılıyor, annemin yüzü düşük; çok çalışmış bugün, yorulmuş. Arkaya bakıyorum, yer sofrası hazır. Babam oturmuş, başlamış ekmeğini yemeye. Ben de yanına geçtim. Yanımdaki boşluğa baktım. Askerdeki abimin boş ve tozlanmış yerine… Hayallerimden acıkmış karnım. Hemen başladım yemeğe. Babam uyarıyor beni: “Çok hızlı yeme, tadını çıkar. Bunlar çok pahalı.” Kafamı sallıyorum.

Nisa Ada DORA 7H

SOĞUK BİR KIŞ GÜNÜNDE SICACIK BİR SOFRA

Sobanın verdiği sıcak, bir yandan çıtır çıtır odun sesleri, bir yandan tarlada çalışmanın ardından karnımızdan gelen guguklu saatin sesi, bir yandan lapa lapa yağan soğuk kristallerin eşsiz güzelliği… Bir akşam yemeğinin tablosu… Uzun bir bekleyişin ardından küçük masamızın ortasında bizi aynı amaç için bir araya toplayan siyah sac yerini alıyor. Koparılmaktan paramparça olmuş bir parça lavaşı elime alıyorum ve hepimizin hayranlıkla baktığı kavurmaya daldırıp o mükemmel lezzeti tadıyorum. Neşeli kahkahalar, pek anlamasam da dinlemeye doyamadığım o meşhur muhabbet, daha yemeği yiyemeden karnımı doyurmaya yetiyor. Başta guruldayan karnım “Yeter!” dercesine şişiyor. Ne var ki yanımdaki büyüklere laf anlatamıyorum, biraz daha yiyorum. Sac üzerindeki kavurmanın bitmesiyle büyüklere demlenen çay, küçüklere verilen sıcacık helva… Bu muhteşem tablonun sonunda zorla da olsa “İyi geceler.” deyip yatıyorum ve bu eşsiz anları yazmam gerektiğini düşünüyorum. Neden mi? Büyüklerin dediği gibi: “Söz uçar, yazı kalır.”                                                                                                                                                                                                                  Işıl BİRER 7J

ÇAY DEĞİL SEVGİ ISITIR YÜREKLERİ

Tırnaklarımı değdiriyorum ilk buz gibi tahtaya. Sonra parmaklarım ve topuklarım da değiyor. Ayaklarım yere yapışarak odamdan çıkıyorum. Daha sonra annemin gür sesi geliyor evimizin mutfağından: “Ayağına kalın çorabını giy!” Sesin arkasından menemenin kokusu da vakit kaybetmeden gelip burnuma dokunuyor. Çorap çekmecesinden bir çift çorap aldıktan sonra hemen atlıyorum babamın kucağına. Babam hafifçe homurdanıyor guruldayan midesinin sesini bastırmak için. Sonunda annem getiriyor menemeni tavayla. Babam da hiç durur mu? Koparıyor bazlamadan büyük bir parça ve menemeni içine kıstırarak götürüyor. “Bana da ver! Bana da ver!” diye söyleniyor kardeşim. Baba yüreği bu ya, en büyük parçayı koparıp koyuyor kardeşimin tabağına. Annem tepside dumanı tüten çayları taşıyor yüzünde bir gülümsemeyle. Hemen hüpürdetmeye başlıyoruz çaylarımızı. İçimiz ısınıyor. Herkes içini ısıtan şeyin çay olduğunu düşünüyor ama asıl içimizi ısıtan şey birbirimize duyduğumuz sonsuz sevgi.

Seher OĞUZ 7A

AİLE AĞACI

Karanlık… Çok soğuk bir hava… Kar yağıyor. Yavaş yavaş süzülüyorlar havada. O kadar güzeller ki… Soğuk olmasına rağmen insan pencereyi açıp almak istiyor bir tanesini. Dışarıda ışıl ışıl parlıyor kırmızı, sarı, yeşil led lambalar. İnsanlar yeni yılın gelişini kutluyor. Masada oturuyorum. Babam pürdikkat haberleri izliyor. Masada kıpkırmızı, ateş gibi peçeteler… İnsanın bu soğuk kış gününde içini ısıtıyor. Teyzemin binbir emekle yaptığı kocaman pasta duruyor tam karşımda. Kırmızı ve yeşil kremaları var. Üstünde ‘’HOŞ GELDİN 2021’’ yazıyor büyük harflerle. Yengem tam bir hafta uğraştığı yaprak sarma ve börekleri kıymetli, rahmetli annesinden kalan çiçekli tabaklara yerleştiriyor. Kuzenlerim aile salatasını karıştırıyor. İçine biraz güven konuluyor, sevgi sıkılıyor, destek dökülüyor, sadakat ekiliyor ve karıştırılıyor. Eniştem karlı botlarını çıkarıyor, elinde kırmızı şarap şişesi. Bardaklara aceleyle koyuyor. Annemin elinde sıcacık bir hindi duruyor. Masanın tam kalbine koyuyor hindiyi. Tam yemeğe başlıyoruz, büyük kuzenim bizi durduruyor: “Durun!’’ Cebinden telefonunu çıkarıyor. “Haydi, şipşak!’’ Telefonun ekranına bakıp gülümsüyor herkes. Sıcacık bir kalkan sarıyor etrafımızı. Sevgi kalkanı. İçinde güven de var destek de. Tüm iyi duyguları barındırıyor bu kalkan içinde. Aileyi aile yapan şey bu duygular. Yemekler yeniyor, tatlı faslında övgüler uçuşuyor. Tombalalar oynanıyor. Sonra işte o an geliyor. Yeni yıla giriş sayımı başlıyor: 5-4-3-2-1 vee ‘’Yeni yıl!’’ Herkes birbirini öpüyor, kucaklaşıyor, birbirinin yeni yılını kutluyor. Aile dediğin işte böyle olmalı, zor zamanlarında birbirine destek olan, karanlıkta ona ışık tutan, üşürken içini ısıtan, en karanlıkta bile onu kolayca bulan… Aile bir ağaç gibidir esasında. Kök salmıştır toprağa, kimileri onu yıkmaya çalışır, bazıları yıkılır çünkü kökleri toprağa değmiyordur bile ama bazıları öyle derine salmışlardır ki toprağını, en güçlü fırtına bile yıkamaz o koca ağacı.

Neva COŞKUN 7B

SICAK RUHLU BUZ DAĞLARI

Kaskatı kesilmiş dünya, tıpkı buzdan bir dağ gibi. Bu soğuk ve bir o kadar iç karartıcı günlerde en iyisi, iç ısıtan insanlarla lezzetli bir sohbet, heybetli bir sofra. Annem beni çağırıyor: “Güzel kuzum, haydi gel bana yardım et! Bak halanlarla amcanlar gelecek. Onlarla güzel bir akşam yemeği yiyelim!” Şimdiden sesli, çatal bıçak korosunun eşliğindeki sofra aklımda canlanıyor. Tabii kışın vazgeçilmezi sıcacık bir salep bana göz kırpıyor dolapta. O sırada tarçın boş durur mu, ne de olsa saleple tarçın kardeş sayılırlar. Bağırıyor bana o çapkın gülüşüyle:   “Beni unutma, salep bensiz bir hiçtir!” Ee salep dayanabilir mi, o da sesleniyor: “Ben olmazsam da sen bir işe yaramazsın!” Aralarında tatlı bir atışma başlıyor. Onlar tartışadursun biz sarmalara geçelim. Böyle güzel durduklarına bakmayın. Onlar hazır sarma. Anacığımın hali mi var yapmaya? Çalışır, işinde gücünde kadın. “ Şişt bizi hafife alma.” diyor sarmalar. “Tamam tamam siz de fena değilsiniz.” diye giriyor lahanalar. Bu ikili ezelden beridir anlaşamaz, onlar da tartışmaya başlıyor. Gelelim etlere. Mutfağı leziz et kokusu kaplıyor. Tabii bugün buluşma günü ya, hazırlanıyor her şeyin en güzeli. En sonunda herkes geliyor. Nar gibi kızarmış etler, lahana sarmaları ve yaprak sarmalar. Artık ziyafet vakti. Çatal bıçak korosu başlıyor. Halaların şen kahkahaları, amcaların keyifli tavlaları. Tüm ev mutlu. En sonunda soğuk ev sıcacık bir cennete dönüyor. Herkes mutlu, şen ve en önemlisi sıcacık ruhluydu o an.

Doruk IŞILAK 7C

EN SEVİLEN ÖĞÜN

Camdan bakınca dışarıda kar canavarı var sanırdınız. O kadar şiddetli yağıyordu ki o gün. Aslında dışarıya çıkmayı planlıyordum ama kar canavarı planlarımızı da yedi. Neyse ki anneannemle dedem gelmişti o gün. Anneannem marifetli ellerini mutfağa yönlendirdi, annem de hemen onun arkasından tabii. Sonra işleri bitti, yemekleri yaptılar ve bizi sofraya çağırdılar. Hepimiz kurt gibi açıkmışız, sofraya gittik. Merakla bekliyoruz ne koyacaklar önümüze diye. Bir baktık elinde iki tava ile anneannem geliyor, tavaları bana yöneltiyor, hangi omletten istediğimi soruyor! Şaşırıp kalmıştım! Akşam yemeğinde sabah kahvaltısı kötü fikir değildi aslında. Daha fazla bekletmek istemedim o marifetli elleri, peynirli omletten aldım bir parça. Herkes oturduktan sonra da “kahvaltımızı” yemeye başladım. Bütün herkes bir keyifli görünüyordu sanki. Ne de olsa kahvaltı en sevdiği öğündü ailemizin. Tatlı bir sohbet geçmeye başladı aramızda. Bir taraftan dedeme günümün nasıl geçtiğini anlatırken bir taraftan kardeşime salatalık tabağını uzatıyordum. Herkes unutmuştu sanki dışarıdaki kar canavarını. Onun da unutulmak zoruna gitmiş olmalıydı ki hafif hafif erimeye başlamıştı. Ekmeğimi keyifle domatesin suyuna bandıktan sonra masaya şöyle bir baktım: Herkes halinden memnun… En sevdikleri yanında… Bu akşam yemeği de böyle geçip gitmişti işte… Yarın akşam ne vardı acaba?

Yalız YILDIRIM 7D

HUZURLU KIŞ

Hava kararmak üzereydi, bulutlar ise kalpleri kırılmışçasına yavaş yavaş gri renge bürünüyordu. Fırından daha çıkmamış olan tavuğun kokusu tüm mutfağı sarmıştı. O sırada babam sıcacık tavaya yağ dökmüştü, yağ tavayla buluşurken sevinçten zıpladı sanki havalara. Yağ sevinçten böyle dans ederek ısınırken annem yazdan hazırladığı domates sosunu döktü. İşte o an yağ ile domates sosunun buluşmasından ortaya çıkan enfes koku bütün mutfağı sardı. Güzel kokular eşliğinde yemeğimizi keyifle yedikten sonra bulaşıkları kaldırmak bile hiç dert olmadı. Tabakları sıyırırken içimde kelebekler uçuştu kırıntılardan oluşan gülen suratı tabakta görünce. Adeta büyülenmiş gibiydim o buruk gülümsemeyle. Tam o sırada annem tabakla bakışmam bittiyse, bulaşıkları yerleştirmemi söyledi. O sesle hayal aleminden ayrılıp evin şen kahkahalarıyla buluştum. Kışın buğusunu camlarda hissettiğimiz bu anda yemekten sonra salep keyfi için hazırlık yaptım. Işıkların aydınlattığı gecede soğuk içimize işlese de balkonda sıcacık salebi yudumlamak ailecek bize iyi geldi. Yudumlarımıza tatlı sohbetimiz, kahkahalarımız ne de güzel eşlik etti. Huzurlu akşamın sofrasını geride bırakarak yatağa uzanmak hayata dair umutla doldurdu yüreğimi. Hiçbir şey kalbimdeki sevgiyi yok edip ruhumu soğutamazdı. Kar tanelerinin donmaya yüz tuttuğu gecede hiç üşümedim; huzurlu bir kış günü, huzurlu bir uykuya daldım.

Duru DEMİR 7E

AKŞAM YEMEĞİ FELSEFESİ

Saat akşam yedi. Kış aylarına girilmiş. İçinde, havanın kararmasının verdiği hüzün var. Akşam yemeğine oturacaksın. İçinde yavaş yavaş büyüyen bir mutluluk da var: Güzel yemek yiyecek olmanın mutluluğu. Sanki saray mutfağındaki aşçılar hazırlamış. Yemeği yemeye başlarsın. Aklına dersler ve ödevler gelir. Sonra her zamanki gibi derin düşüncelere dalarsın. Bu sırada içecekten bir yudum alırsın yavaşça. Nasıl olsa içeceksiz bir yemek kansız bir beden gibidir. Bardağı kirletmeden içersin çünkü bu içeceği içme isteğinin gitmesine sebep olabilir! Bu yemekte tüm temizlik anlayışın kaybolur. Ne de olsa en önemlisi anın tadını çıkarmak. Bu yemek pahalıdır. Herkes yiyemez. İnsanların eşit olmasının derdiyle dertli dertli içeceği yudumlarsın. Boş kalmaktan resmen bir filozof olmuşsundur. Yemeğin verdiği tatlılıkla düşünceler dünyasında uçarsın. Yemek bittikten sonra rahatça uzanırsın.

Ali Ekim AKAR 7F

KIŞ LEZZET FESTİVALİ

Önce gözümü, sonra damağımı, en son da midemi bayram havasına sokan en güzel ziyafettir akşam yemeği. Annelerimizin emeğinin bizimle buluştuğu bir başka kavşaktır akşam yemeği. Annelerimizin ellerinden ve yüreklerinden taşan sıcak sevgiyle pişer aslında o yemekler. En önce yanardağdan fışkıran duman gibi buğusu üstünde çorbalar yerini alır sofrada. Her çorba bitişinde annem güler yüzüyle tabağımı alır ve yanında başka bir şaheserle gelir odaya: Ana yemek. Ana yemek damak tatminimizin doruk noktasına ulaşmadan önceki son duraktır. Bu yemek yendiği anda bütün günün yorgunluğu, lokmalarımızdaki keyfin içinde kaybolur ve çorbadan sonra içimiz ikinci kez ısınır ama huzurla. Tatlısız yemek sonu mu olur şu hayatta? Yemeğin kraliçesidir o. Aile sofrasının, sohbetin, paylaşmanın en tatlı hali, annenin tatlı sözlerinin birleşkesi. Sevgiyle dolanınca etrafımızda anne, ailesinden en güzel sözleri duyar; emeğinin, yüreğinin karşılığını alır. Yani akşam yemeği kışın en lezzetli yanlarından biridir.

Önder Ege ÜNAL 7G

KIŞ GECESİ KABUSU

Sade evin mutfağında bir masa duruyor. Pencereler sımsıkı kapalı, dışarıdaki rüzgar hafif uğultularla içeri doluyor. Soba ateşi ile soğukluk savaşıyor sanki. Pencerenin ince mi ince aralıklarından içeri sızıyor soğuk kış günü ve soba o kalp ısıtan sıcaklığıyla püskürtüyor onu. Sanki dengelenmişler, birleşip ne çok sıcak ne çok soğuk bir atmosfer yaratmışlar evin içinde. Mayhoş, rahatlatıcı hava tavada cızırdayan güveç kokularına bırakıyor kendini. Dışarı bakıyor ailenin çocuklarından biri. O soğuk kış gününde dışarıda olan insanların hallerini düşünüyor. Mutlu mu olmalı üzülmeli mi, bilmiyor. O anda bir ses geliyor arkadan: “Haydi, herkes yemeğe!” Evdeki sessizlik bozuluyor, herkes başını kaldırıyor yaptığı işten. Kalkıyor ev ahalisi, başlıyor sofra kurmaya. Evdeki sessizlik bir anda bozuluyor, başlıyor herkes konuşmaya. Kimi diyor: ”Çok güzel kokuyor yemek.” Kimi diyor: “Tuzu nereye koysam?” Eninde sonunda bitiyor sofra kurmak. Herkes oturuyor, bakıyorlar çalışıp yaptıkları sofraya. Gururlanıyorlar ama en çok teşekkürü anneye ediyorlar. Bölünüyor ekmek, dumanlar çıkıyor içinden. Güveç tabaklara dökülüp doyuruyor herkesin gözündeki açlığı. Parlarken evdeki mutluluklar, paylaşılırken yemekler, bakıyor bir adam dışarıdan. Çocukla göz göze geliyor, bir işaret veriyorlar birbirlerine. Çocuk adamın farkında, başka kimse değil. Bir hayalet gibi o, diğerleri kış gecesi düşü yaşarken o kış gecesi kabusu yaşamakta.

Deniz Efe AYDIN 7İ

 

Sarp GÜPGÜPOĞLU 7K

Sıcak mevsimlerin coşkusu bitmiş, soğuk mevsimlerin huzuru baş göstermişti. Bu soğuk günleri de coşkulu yaşamak için yapılacak en iyi şey bence günün keyifli bitmesini sağlamak, tıpkı bir masalın sonu gibi. İşte tam da bu noktada akşam yemekleri giriyor devreye. Akşam yemeği insanın sevdikleriyle beraber tatlanır çünkü sevgi ve dostluk bir yemeğin en önemli baharatıdır. Bu baharatı da doğru kullanmak lazımdır. Tek bir baharatla sofraya oturmak da yetmez. Bence iyi bir akşam yemeği insanın sevdikleriyle olur yani sofranın bahane, sohbetin şahane olması gerekir iyi bir öğün için.

SIRADAN BİR TAHTA PARÇASI

Bir kış akşamı hava karlı, dışarıdaki insanlar üstlerine kat kat montlar giyinmiş, gribe yakalanmamak için evden işe, işten eve koşturuyordu dışarıda. Fakat içleri dışları kadar üşümemişti. Ailelerinin yanına gidip sıcak bir sofrada arkadaşlarıyla gürültülü kahkahalar eşliğinde güzel vakit geçiriyorlardı. Hava kararmıştı ancak günün sonunda içlerinde güneş açmış insanlar, bir gülüşle veya insana farklı duygular hissettirebilecek içten bir kucaklamayla günün yorgunluğunu üstlerinden atıyordu. Upuzun bir sofrada, yemeklerle donatılmış, tencerelerin artık üstündeki ağırlığı kaldıramayacağı ve birbirine karışmış aynı yemek takımının üyelerinin birbirine girdiği, üstünde kuşlar gibi süzülen; mutluluğun, özlemin, huzurun, endişenin dolandığı fakat hiçbir koşulda sevginin eksik olmadığı bir ortam… Bunların hepsi başkasına göre sıradan, üstüne örtü konulmuş bir tahta parçasının üstünde yaşanıyor. Kimi zaman üstünde ne kıyametler kopmuş, ne fırtınalar çıkmış o tahta parçası… Üstünde oturan için sıradan bir tahta parçası değil artık. Bir dost, bir can yoldaşı, sessizlikte gelen huzur verici bir melodi olmuştur. Bu dostun üzerinde yaşanmış her şey onunla beraber asırlar sonrasına kadar taşınacak büyük bir sır gibidir. Bir dost size ihanet edebilir fakat o tahta parçası asla. O sofra sizin huzurunuz olmuştur artık. Huzur sadece deniz kenarında geçirilen bir gün değil o sofranın karmaşıklığını izlemektir aslında.

Naz BALAMİR 7L

 

 

 

 

©2024 Öğrenci Teknoloji Takımı 2022 Emeği GeçenlerODTÜ GVO - BLOG

CONTACT US

We're not around right now. But you can send us an email and we'll get back to you, asap.

Gönderiliyor

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account