Canım Arkadaşım-Özgür Balpınar
Özgür Balpınar’ın kaleme aldığı bu kitap, arkadaşlığın mucizevi hislerini etkileyici bir biçimde okuyucuya aktarıyor. Eserin içindeki diyalogların doğal ve samimi olması, karakterler arasındaki bağların okuyucu tarafından rahatça anlaşılmasını sağlıyor. Bu da, karakterler arasındaki arkadaşlığın muazzamlığını kavramamızı kolaylaştırıyor. Kitapta arkadaşlık, doğayı sevme ve koruma, ön yargıları kırma gibi değerler, okuyucuların bakış açısını değiştirerek onları iyiliğe yönlendiriyor.
“Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun, belki şarkı söyleyen bir kuş gelip konar” sözü üzerine yazılmış kitap, 1988 yılında başlar. Maddi durumu çok iyi olan Taiyang, kendine iyi anlaşabileceği bir arkadaş bulmayı istemektedir.
Taiyang, önemli bir iş adamı olan babasının kısıtlamaları ve annesinin umursamazlığıyla büyümüştür. Çok konuşkan biri olmayan Tai, arkadaş bulma konusunda zorlanır. Her gün okula şoför ve korumaları eşliğinde giden bu karakter, derslerinde de bir o kadar başarılıdır. Ancak, Çevre Bilimi öğretmeni Shu’nun verdiği “Doğayı Keşfetme” adlı ödevle birlikte hayatı değişir. Taiyang, şoförünü beklemek yerine ilk kez kendi başına dışarı çıkmayı tercih eder ve cesaretini toplayarak bir otobüse biner. Ancak, yolculuk sırasında uyuyakalır.
Son durağa geldiğinde sürücünün uyandırmasıyla dışarı çıkar ve daha önce hiç görmediği bir mekânla karşılaşır. Yağmurla ıslanan kıyafetleri onu zayıf düşürerek bir ev bulmaya mecbur bırakır. İlerledikçe bir fabrikaya yaklaşır. Çocuk işçiliğin ne olduğunu bilmeyen Tai, fabrikanın etrafında gördüğü küçük çocukların ailelerini beklediklerini zanneder. Ancak, gerçek çok farklıdır. Taiyang, çocukların yanına gider. Bazıları ona saldırmaya çalışır, ancak içlerinden biri onu korur ve durumunu fark ederek evlerine götürmeye karar verir.
Üstü başı kir içinde, saçları kazınmış olan bu çocuğun ailesi, Tai’yi beklenmedik bir misafirperverlikle karşılar. Ona neredeyse yok denecek kadar az olan ekmek ve çorbalarından ikram ederler. Tai, kendi evinde bulamadığı ilgiyi bu yoksul insanların evinde bulur. Ancak gitmesi gerektiğini bilir. Bu çocuğun adının Yue olduğunu öğrenir. Yue, abisiyle birlikte Tai’yi, komşularının külüstür arabasıyla evine bırakır.
Eve döndüğünde, ailesi Tai için çok endişelenmiştir ve ona ceza verirler. Ancak öğretmeni Shu’nun yardımıyla cezadan kurtulan Tai, okuldan sonra yeniden o köye gider. Bu sefer Yue ile daha yakın bir arkadaşlık ilişkisi kurar. Tamamen farklı dünyalara ait olan bu ikili, her salı günü Ginkgo ağacının altında buluşmaya karar verir. Shu öğretmenin açtığı fotoğrafçılık kulübüyle, haftada iki kez bir araya gelmeye başlarlar.
Yaklaşık üç ay sonra Yue, Tai’ye üzücü bir haber verir: Yue, ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır. Birkaç hafta içinde aniden hayata veda eder. Ölmeden önce Tai’ye yazdığı mektup ise, derin bir duygusallıkla hatıra olarak kalır.
Bu kitabı okuduğumda, hem konusu hem de yazım biçimi beni derinden etkiledi. Karakterlerin adlarının anlamlarının Güneş (Taiyang) ve Ay (Yue) olması, kitaba ayrı bir anlam katmış. Ayrıca, Özgür Balpınar’ın karakterler hakkında çok fazla bilgi vermemesi, kitabı farklı yorumlarla tekrar tekrar okumaya olanak tanıyor. Kitap sadece bu özetle sınırlı değil; çok daha fazlasını içeriyor.
Yazımı, kitaptan bir paragrafla bitirmek istiyorum:
“Canım arkadaşım Yue, seni anlamaya çalışmak dahi öyle güzel ki… Sözlerin, gökyüzümde asılı duran birer yıldız… Sen böyle ay parçası gibi ışık saçarken, söyle, seni nasıl bırakırım karanlıkta? Gölgemsin, yıldızımsın, Ay’ımsın; bana güzel hisler yaşatan hatıralarımda hep sen varsın.”