DÜNYANIN EN İYİ NEDENİ
Merhametin, şefkatin yürekten olduğu nadide zamanlarda insanlar kelimelerle yaşardı. “Sevgi” şehirlere ışık olur, aynı zamanda insanın kalbini ısıtır, adeta bir güneş olurdu. “Barış” yarınlara umut olur, iyiliğin önündeki tüm engelleri kaldırırdı. “Teşekkür ederim” ile insanlar iyilik yapmayı öğrendi, “özür dilerim” ile affetmeyi…
İnsanlar bu kelimeleri kullanmadıkça, sevginin yaydığı ışık soldu. Aydınlık kalplerdeki çiçekler kurudu. İnsanlar bencilleşti. Karşısındakini kırmak uğruna “Yeter ki haklı çıkayım” dedi. Küskünlükler, sessiz duvarlar gibi insanların arasına örüldü. Ve bir gün, umut verici kelimeler silinmeye başladı.
Kimse “teşekkür ederim” diyemedi. Sonra “seni seviyorum” silindi. Ve en sonunda kimse karşındaki insanı mutlu etmek için uğraşmadı.
Boş sokaklar evlerden gelen nefret cümleleriyle yankılandı. Çoğu çocuk pes edip bu kara dünyaya sadece gözyaşı bıraktı. Geriye kalan çocuklar, büyüklerle konuşmak istese de sonuç karamsar boş bakışlar, titreyen eller oldu.
Savaşlar arttı, kağıtlarda yazan güzel cümleler bile solup yok oldu. Bu kelimeler, sanki hiç var olmamış gibi dünyadan silindi. Kimse nedenini bilmiyordu. Tek bir kişi hariç.
Uzak bir köyde, yaşlı bir kadın son nefesini vermeden önce torunu Lena’nın ellerini tuttu. Gözlerinin içine baktı ve hasta bedenin elverdiği kadar fısıldadı:
“Son güzel kelimede unutulursa, biz de yok oluruz.”
Lena büyükannesini böyle görmeye dayanamadı, insanlığı koruyarak iyiliği yeniden gün yüzüne çıkarmak istiyordu. Son kelimeyi çok merak ediyordu ve büyükannesinin sözlerini kalbine kazıyarak yollara düştü. Mutlu olabilen tek bir insan bile kalmamıştı. Küslüklerin etkisiyle suskun şehirlerde, savaşlardan gelen çığlıklar duyuluyordu. Lena’nın arkasında olan çocukların ağız hareketleri yalnızca sessizlik olarak yankılandı. Ellerini sıktılar, gözlerinden yaşlar aktı ama kelimeler yoktu.
Lena, masum insanları kötülüklerinin yarattığı pis toz bulutlarına mahkum eden kişinin ve onun gibi kötü arkadaşlarının yaşadığı sarayın önüne geldi. İlk olarak günlerdir içinde biriktirdiği öfkenin dışa çıkma isteğine yenik düşerek kendinden katlarca yüksek olan kapıyı yumrukladı. Yumrukların sesi ne kadar şiddetli olsa da o gürültünün hiçbir gönlü iyileştirmeye yetmeyeceğini biliyordu. Hem bunu bilmesinden hem de kırık, öfkeli bir kalp kadar sert olan kapının narin bedenini incitmesinden yumruklar tıklatılmalara, tıklatmalardansa gözyaşı damlama seslerine dönüştü.
Lena; sakince yere oturdu, sırtını kapıya dayamış biçimde kalbini tuttu. Parmaklarla sayılabilecek kadar küçük yaşıyla insanlara yardım edemeyeceğini düşünmeye başladı. İnsanların bu yaşama alıştıklarını ve değişmeyeceklerini sandı. Tam o sırada bir ses duydu. Duyduğu sese anlam vermeye çalışıyordu. Ses: ağlarken hıçkırma sesiydi. Lena, kapıdan birkaç adım uzaklaştı. Kapının açılmasıyla şu ana kadar sadece ismini duyduğu adamın yüzünü ilk defa gördü.
Duyduklarına göre adam, dünyanın en güçlü ordusunu komuta ediyordu ve sürekli etrafında emir savururdu. Lena, saraya girdiğinde şaşırtıcı bir sessizlik vardı. Adam, Lena’nın beklediği gibi kibirli ve soğuk değildi. Aksine perişan bir haldeydi.
Adam perişan halde yere serildi. Gözleri yıllarca sürmüş savaşların külleriyle dolmuştu. O bile konuşamıyordu.
Lena, ona yaklaştı. Gözlerinin en derinine baktı ve ‘Bu savaşı durdur!’ dedi. Bugüne kadar komutana karşı durabilen tek kişi bu küçük kız olmuştu.
Ellerini tuttu, Lena ilk defa gördüğü bu adamda o ışığı gördü.
Adamın titreyen dudaklarından, dünyada uzun zamandır duyulmayan bir fısıltı düştü:
“Affet beni”
O anda dünya nefes aldı. Adamın o boğuk sesi bir anda bağrışmaya döndü. “Tüm insanlardan özür dilerim” diye bağırdı.” Bu kadar süre mutsuz yaşamanıza göz yumduğum için…” diye ekledi. “Barışı sağlamak bu kadar zor değilmiş değil mi? diye sordu Lena. Hala gözlerinden düşen su damlacıklarına engel olamıyordu.
Adam konuşamıyordu, sadece başını sallamakla yetindi, barışın ve sevginin getirdiği mutluluk gözyaşları arasından. Lena, adamın elinden tuttuğu gibi dışarı koştu. Dört bir yandan sesler yükseliyordu. Ama savaş sesleri değil.
Haykırışlar yükseldi.” Seni affediyorum.” “Seni Seviyorum.”
Gökyüzü, yıllar sonra ilk kez mavi rengiyle şenlendi. Nehirler berraklaştı. İnsanlar birbirine sarıldı. Ve Lena, o an anladı:
Son kelime erdemdi.
Ve dünya, gülmeyi yeniden öğrendi.
Lena başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Derin bir nefes aldı ve gülümsedi.
“Dünyanın en iyi nedeni uğruna.” dedi Lena. “Sevgi”
Tags: Edebiyat